Çark Dergi

Düşün Dergisi

1. Giriş

1.1 Araştırma Sorusu ve Hipotez

1.2 Araştırmanın Önemi

1.3 Yöntem ve Kuramsal Çerçeve

2. Teorik Arka Plan ve Literatür Taraması

2.1 Marx ve Engels

2.2 Alexandra Kollontai

2.3 Troçki ve Gramsci

2.4 Psikanalitik Marksizm: Freud ve Reich

2.5 Feminist Marksist Kuramlar: Firestone, Federici

2.6 Queer Marksist Perspektif: Butler, Halberstam

2.7 Güncel Teoriler: Hochschild, Illouz, Zuboff

3. Kavramsal Çerçeve: Burjuva Özgür Aşk ve Komünist Özgür Aşk

3.1 Tarihsel Gelişim ve Sınıfsal Boyut

3.2 Cinsiyet ve Heteronormativite Eleştirisi

3.3 Kolektif ve Queerleşmiş Aşkın Kuramsal Temeli

4. Kapitalizmde Aşkın Metalaşması

5. Tarihsel Deneyimler ve Tartışmalar

6. Komünist Tahayyülde Özgür Aşkın Yeniden Kuruluşu

7. Sonuç ve Tartışma

8. Kaynakça


1. Giriş

Kapitalist toplumsal düzen, yalnızca üretim ilişkilerini değil, aynı zamanda en mahrem duygularımızı, arzularımızı ve bağlanma biçimlerimizi de belirler. Aşk, cinsellik ve ilişki biçimleri tarihsel olarak “özel alan”a aitmiş gibi görünse de, aslında iktisadi ve ideolojik aygıtlar tarafından sürekli yeniden üretilir. Kapitalizmin, heteronormatif aile kurumunu merkezine alarak aşkı metalaştırması ve onu üretim ile yeniden üretim süreçlerine tabi kılması, bu ilişkinin sınıfsal niteliğini açığa çıkarır.

Bu tez, tarihsel materyalist bir perspektiften hareketle, “özgür aşk”ın komünist tahayyülde nasıl yeniden kurulabileceğini tartışmayı amaçlamaktadır. Çalışmanın temel sorusu şudur:

> Kapitalist ilişkiler altında aşk ve duygusal bağlar nasıl metalaşmakta ve sınıfsal bağımlılıkla biçimlenmekte, ve komünist tahayyülde özgür aşk bu bağlamdan nasıl kurtarılabilir?

1.1 Araştırma Sorusu ve Hipotez

Tez, üç temel hipoteze dayanmaktadır:

1. Kapitalist toplumda aşk, ekonomik bağımlılık ve toplumsal cinsiyet normları aracılığıyla metalaştırılır.

2. Tarihsel deneyimler (Sovyetler, Küba, Batı Avrupa 68 hareketleri) özgür aşkın sınıfsal ve kolektif boyutlarını deneyimlemiş, ancak sınırlamalarla karşılaşmıştır.

3. Komünist tahayyülde özgür aşkın yeniden kuruluşu, duygusal ilişkilerin eşitlikçi, kolektif ve heteronormatif kalıplardan arınmış biçimde örgütlenmesi ile mümkündür.

1.2 Araştırmanın Önemi

Bu çalışma, aşk ve duygusal bağların tarihsel materyalist bir perspektifle incelenmesini sağlayarak, Marksist kuramın eksik kalan cinsel ve duygusal boyutunu tamamlamayı hedefler. Aynı zamanda queer ve feminist eleştirilerle harmanlanarak, komünist tahayyülde yeni bir özgür aşk modeli önerir.

1.3 Yöntem ve Kuramsal Çerçeve

Çalışmada tarihsel materyalizm temel alınarak, klasik Marksist analizler ile feminist, queer ve psikanalitik Marksist literatür sentezlenmiştir. Yöntemsel olarak:

Tarihsel analiz: Sovyetler, Küba ve Batı Avrupa deneyleri incelenmiştir.

Eleştirel literatür taraması: Marx, Engels, Kollontai, Troçki, Gramsci, Butler, Halberstam ve çağdaş teorisyenlerin çalışmaları karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır.

Kuramsal sentez: Kapitalist metalaşma, kolektif yaşam ve queer özgürleşme kavramları bir araya getirilerek komünist özgür aşkın yeniden kurulması üzerine öneriler geliştirilmiştir.

2. Teorik Arka Plan ve Literatür Taraması

2.1 Marx ve Engels

Marx ve Engels, aile kurumunu özel mülkiyet ve kadının ezilmişliği üzerinden ele alarak, aşkın kapitalist toplumdaki bağımlılık ve mülkiyet ilişkileriyle nasıl biçimlendiğini açığa çıkarmışlardır. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı eserinde, tek eşli burjuva ailesinin kadının erkeğe bağımlılığını ve mülkiyetin aktarım mekanizmasını kurumsallaştırdığını belirtir. Marx ise, aşk ve ilişkilerin kapitalist üretim ilişkileriyle doğrudan bağlantılı olduğunu, “sosyal ilişkilerin gizli biçimlerinin” romantik ilişkilerde de işlediğini vurgular.

Burjuva özgür aşkı, görünürde bireysel seçim özgürlüğüne dayanırken, gerçekte sınıfsal, ekonomik ve kültürel zorunluluklarla sınırlandırılmıştır. Marx ve Engels’in analizleri, aşkı ekonomik bağımlılık ve üretim ilişkileri üzerinden çözümleyen ilk teorik çerçeveyi sunar.

2.2 Alexandra Kollontai

Kollontai, özgür aşkı yalnızca bireyler arası bir tercih değil, toplumsal dönüşümün kurucu öğesi olarak kavramsallaştırmıştır . Ona göre, “yeni insan”ın inşası, ancak aşk ve cinselliğin mülkiyet ve bağımlılık ilişkilerinden kurtulmasıyla mümkündür. Kollontai, proletaryanın kendi aşk ahlakını yaratması gerektiğini savunur; bu, yalnızca evlilik kurumunun reddi değil, kolektif yaşamın duygusal, cinsel ve toplumsal bağlarla örülmesidir.

Kollontai’nin öncülüğünde Sovyetler’de Zhenotdel’in kadın ve cinsel özgürlük politikaları, ev işlerinin toplumsallaştırılması ve kamusal kreşler ile özgür aşk deneyleri başlatılmıştır. Ancak bu deneyler, 1930’lardan itibaren aile kurumunun yeniden güçlendirilmesi ile sınırlı kalmıştır.

2.3 Troçki ve Gramsci

Troçki, kültürün devrimci dönüşümünde aşkın ve cinsel ilişkilerin önemine dikkat çeker. Ona göre “yeni insan”ın yaratılması yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda duygusal bir süreçtir. Gramsci ise, hegemonya mücadelesinde aile ve cinsellik kurumlarını “kültürel hegemonya”nın taşıyıcıları olarak değerlendirir. Bu, özgür aşkın yalnızca bireysel bir hak değil, aynı zamanda hegemonya mücadelesinin parçası olduğunu ortaya koyar.

2.4 Psikanalitik Marksizm: Freud ve Reich

Freud ve Reich, arzuların ve cinselliğin psikodinamik yapısını analiz ederek, bireysel bilinç ile toplumsal baskılar arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. Marksist perspektifle birleştiğinde, arzunun kapitalist disiplin ve aile yapıları tarafından nasıl kontrol edildiği anlaşılır. Reich’in “seksüel devrim” önerileri, aşkın ve cinselliğin ekonomik bağımlılıktan bağımsızlaşmasının önünü açmıştır.

2.5 Feminist Marksist Kuramlar: Firestone, Federici

Firestone, cinsiyet eşitsizliğinin sadece ekonomik değil, biyolojik ve kültürel boyutlarını da vurgular. Federici ise, ev içi emeğin tarihsel metalaşmasını ve kadın emeğinin kapitalist birikim süreçlerindeki rolünü analiz eder. Bu perspektifler, özgür aşk tartışmalarını sınıfsal ve toplumsal cinsiyet temelli bir çerçeveye taşır.

2.6 Queer Marksist Perspektif: Butler, Halberstam

Queer Marksist kuram, heteronormativitenin kapitalist toplumsal düzenin ideolojik aygıtlarıyla (din, eğitim, medya, hukuk) nasıl yeniden üretildiğini vurgular. Butler ve Halberstam, cinsiyet ve arzunun toplumsal olarak inşa edildiğini ve kapitalist disiplinle düzenlendiğini ortaya koyar. Bu bakış açısı, aşkın ve arzunun ikili cinsiyet düzenine indirgenmesine karşı çıkar.

2.7 Güncel Teoriler: Hochschild, Illouz, Zuboff

Hochschild, “duygusal emek” kavramıyla, iş ve özel yaşamın duygusal olarak nasıl metalaştırıldığını gösterir. Illouz, romantik aşk kültürünün medya ve kültür endüstrisi tarafından şekillendirildiğini ortaya koyar. Zuboff ise dijital kapitalizmin, arzuları algoritmik olarak disipline ettiğini ve duyguların piyasa mantığına tabi kılındığını analiz eder.

3. Kavramsal Çerçeve: Burjuva Özgür Aşk ve Komünist Özgür Aşk

3.1 Tarihsel Gelişim ve Sınıfsal Boyut

Burjuva toplumunda özgür aşk, bireylerin evlilikte eş seçme hakkına indirgenmiştir. Görünürde ilerici bir adım olsa da ekonomik bağımlılıklar, toplumsal cinsiyet rolleri ve heteronormatif ideolojilerle sınırlıdır. Komünist özgür aşk ise aşkın mülkiyet, bağımlılık ve iktidar ilişkilerinden arındırılmasını ifade eder.

3.2 Cinsiyet ve Heteronormativite Eleştirisi

Komünist özgür aşk, heteronormatif cinsiyet ikiliklerini aşar; queer deneyimleri kolektif yaşamın parçası kılar. Kadınların, LGBT+ bireylerin ve tüm ezilenlerin eşit özneleşmesini hedefler.

3.3 Kolektif ve Queerleşmiş Aşkın Kuramsal Temeli

Komünist aşk, yalnızca bireysel bir duygu değil, kolektif toplumsal ilişkilerin parçasıdır. Kolektif yaşam, ortaklaşa üretim ve yeniden üretim süreçleri ile aşkın bütünleşmesini sağlar.

4. Kapitalizmde Aşkın Metalaşması

Kapitalist toplum, aşkı üç temel mekanizma üzerinden metalaştırır: aile, kültür endüstrisi ve dijitalleşme[¹][²]. Bu mekanizmalar, duygusal ilişkilerin hem bireysel hem de kolektif düzeyde piyasalaştırılmasını sağlar.

4.1 Aile Kurumu
Heteronormatif aile, kapitalist üretim ilişkilerinin en temel taşıdır[³]. Ev içi emek, özellikle kadın emeği üzerinden görünmez bir biçimde yeniden üretilir ve erkek egemenliği ile birleşir[⁴]. Federici’ye göre, kapitalist birikim süreci kadının ev içi emeği üzerinden şekillenir; kadın, ev emeği ile üretim ilişkilerini destekler[⁵].

Ailenin ekonomik bağımlılığı, bireylerin duygusal ve cinsel seçimlerini sınırlayan bir çerçeve sunar. Tek eşli burjuva ailesi, aşkı metalaştırarak toplumsal ve ekonomik düzenin hizmetine sokar. Kadınlar ve LGBT+ bireyler, bu yapı içerisinde hem cinsel hem ekonomik bağımlılıkla sınırlanır[⁶][⁷].

4.2 Kültür Endüstrisi

Popüler kültür, aşkı tüketim nesnesi haline getirir[⁸]. Illouz’a göre, romantik aşk anlatıları toplumsal beklentileri ve piyasa mantığını yeniden üretir[⁹]. Reklamlar ve sinema, aşkı doğru ürün, deneyim ve partnerle ilişkilendirerek bireysel arzuları piyasanın mantığına tabi kılar[¹⁰].

4.3 Dijitalleşme ve Platform Kapitalizmi

Tinder, Grindr ve OnlyFans gibi dijital platformlar, arzuyu doğrudan piyasa ilişkilerine bağlar[¹¹]. Zuboff’un gözetim kapitalizmi kavramı, dijital ortamda bireysel arzuların nasıl izlendiğini ve metalaştırıldığını gösterir[¹²]. Algoritmalar, romantik ve cinsel tercihleri piyasa mantığı ile yönlendirir.

4.4 Duygusal Emek ve Psikolojik Boyutu

Hochschild’in “duygusal emek” kavramı, bireylerin iş ve özel yaşamında gösterdikleri duygusal çabayı analiz eder[¹³]. Kapitalist toplumda aşk ve cinsellik, duygusal emek biçiminde metalaşır; bireyler, romantik ilişkilerde arzuyu yönetir ve performans sergilerken ekonomik ve toplumsal baskılara maruz kalır[¹⁴][¹⁵].

Hochschild’in “duygusal emek” kavramı, bireylerin iş ve özel yaşamında gösterdikleri duygusal çabayı analiz eder. Kapitalist toplumda aşk ve cinsellik, duygusal emek biçiminde metalaşır: bireyler, romantik ilişkilerde sürekli olarak arzuyu yönetir, performans sergiler ve görünürde özgür seçim yaparken ekonomik ve toplumsal baskılara maruz kalır.

5. Tarihsel Deneyimler ve Tartışmalar

5.1 Sovyetler Birliği

1920’lerde, özellikle Kollontai ve Zhenotdel öncülüğünde özgür aşk deneyleri hayata geçirildi. Kolektif yaşam alanları, kamusal kreşler ve ev işlerinin toplumsallaştırılması, aşkın bireysel bağımlılıklardan kurtulmasını hedefliyordu.

Ancak 1930’lardan itibaren Stalin dönemiyle birlikte aile kurumu yeniden güçlendirildi ve cinsel özgürlükler bastırıldı. Bu, özgür aşk deneylerinin yarım kalmasına neden oldu. Sovyet deneyleri, aşkın kolektif ve sınıfsal boyutlarını deneyimlemek açısından önemliydi fakat devletçi politik baskılar nedeniyle sürdürülebilir olamadı.

5.2 Küba ve Latin Amerika

Küba devrimi, eğitim, sağlık ve kadın politikaları aracılığıyla kadınların özgürleşmesine önemli katkılar sağladı. Ancak eşcinsellik uzun süre bastırıldı; bu, özgür aşkın LGBT+ boyutunda eksiklikler yarattı.

Latin Amerika’daki yeni sol hareketler, queer özgürleşmeyi devrimci gündemin parçası haline getirdi. Örneğin Zapatist hareket, toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın haklarını devrimci pratikle bütünleştirerek kolektif yaşamda yeni bir özgür aşk alanı yaratmaya çalıştı.

5.3 Batı Avrupa 68 Hareketleri

1968 öğrenci ve işçi hareketleri, özgür aşkı kapitalist ahlaka karşı bir başkaldırı olarak yeniden gündeme getirdi. Ancak bu deneyimler çoğu zaman liberal bireysel özgürlük anlayışına sıkıştı. Kolektif ve sınıfsal boyut zayıf kaldı. Özgür aşk, bireysel bir tüketim ve ifade biçimi olarak kaldı; kapitalist ilişkilerle bütünleşmiş toplumsal yapıyı dönüştürme kapasitesi sınırlıydı.

5.4 Günümüz Deneyimleri

Günümüzde, dijitalleşme ve queer toplumsal hareketler aracılığıyla aşkın yeniden kurulması üzerine deneyimler ortaya çıkmaktadır. Rojava, queer komünler ve bazı Avrupa sosyalist kolektifler, aşkı kolektif yaşamın parçası olarak yeniden örgütlemeye çalışmaktadır.

Bu deneyimler, komünist tahayyülde özgür aşkın yeniden kurulması için pratik örnekler sunar. Hem başarıları hem de eksiklikleri, aşkın sınıfsal, cinsel ve toplumsal boyutlarını analiz etmemizi sağlar.

6. Komünist Tahayyülde Özgür Aşkın Yeniden Kuruluşu

Komünist tahayyülde özgür aşk, kapitalist ilişkiler ve heteronormatif yapılar tarafından sınırlanmış aşkın, kolektif ve eşitlikçi bir biçimde yeniden kurulmasını ifade eder. Bu yeniden kurulum, dört temel eksen üzerinden ele alınabilir: kolektif yaşam, LGBT+ özgürleşmesi, kültürel hegemonya ve psikanaliz ile arzunun özgürleşmesi.

6.1 Kolektif Yaşam ve Toplumsal Bakım

Komünist özgür aşkın ilk şartı, ev içi emeğin toplumsallaştırılmasıdır. Kolektif yaşam alanları, kamusal bakım hizmetleri, kreşler ve ev işlerinin eşit paylaşımı, bireyleri ekonomik bağımlılıklardan arındırır. Bu sayede duygusal ve cinsel ilişkiler, ekonomik baskı ve mülkiyet ilişkilerinin gölgesinden kurtulur.

Kolektif yaşam, aşkı yalnızca bireysel bir duygu değil, toplumsal bir ilişki ağına dönüştürür. Bireyler, duygusal ilişkilerini kolektif sorumluluk, paylaşım ve dayanışma temeline oturtarak hem kendilerini hem de toplumu dönüştürürler.

6.2 LGBT+ Özgürleşmesi ve Cinsiyet Politikaları

Komünist özgür aşk, heteronormatif cinsiyet ikiliklerini aşar ve queer deneyimleri kolektif yaşamın parçası kılar. Kadınların, LGBT+ bireylerin ve tüm ezilenlerin eşit özneleşmesi, duygusal ilişkilerin özgürleşmesinde merkezi rol oynar.

Bunu gerçekleştirmek için politika önerileri şunlardır:

Toplumsal Cinsiyet Eğitimi: Eğitim sisteminde cinsiyet normlarının sorgulanması ve queer deneyimlerin görünürleştirilmesi. Hukuki ve Sosyal Koruma: LGBT+ haklarının güvence altına alınması, ayrımcılığın ortadan kaldırılması.

Kolektif Alanların Queer Dostu Yapılması: Kolektif yaşam alanlarında heteronormatif baskıların kaldırılması, cinsel ve duygusal çeşitliliğin desteklenmesi.

6.3 Kültürel Hegemonya ve Sanatın Rolü

Gramsci’nin hegemonya teorisi çerçevesinde, aşk ve arzunun kültürel üretimi, komünist toplumda yeni bir duygusal kolektivite yaratmak için kritik öneme sahiptir. Sanat, edebiyat, müzik ve performatif pratikler aracılığıyla aşkın eşitlikçi, kolektif ve queer boyutları görünür kılınabilir.

Önerilen stratejiler:

Toplumsal Sanat Kolektifleri: Aşk ve duygusal ilişkilerin toplumsal boyutunu ifade eden kolektif sanat projeleri.

Medya ve Kültürel Platformlar: Dijital ve fiziksel alanlarda heteronormatif ve piyasa odaklı aşk anlatılarının eleştirel olarak yeniden yapılandırılması. Edebiyat ve Duygusal Kuram: Kolektif yaşam ve queer ilişkilerin edebiyat ve kuram aracılığıyla görünürleştirilmesi.

6.4 Psikanaliz ve Arzunun Özgürleşmesi

Freud ve Lacan’ın psikanalitik mirası, Marksist bir perspektifle yeniden yorumlandığında, arzunun kapitalist disiplinini aşmanın yollarını sunar. Özgür aşk, bireylerin bilinçdışı arzularını kolektif sorumluluk ve eşitlik çerçevesinde deneyimlemesini mümkün kılar.

Pratik öneriler:

Duygusal Farkındalık Atölyeleri: Bireylerin duygusal ve cinsel tercihlerini fark etmesini sağlayacak kolektif eğitimler. Psikanalitik Destek Kolektifleri: Toplumsal baskılar altında şekillenen arzuların özgürleşmesini destekleyen grup terapileri ve kolektif çalışmalar.

6.5 Somut Politik ve Sosyal Öneriler

Kolektif Barınma ve Yaşam Alanları: Aşk ve cinsel ilişkilerin ekonomik bağımlılıklardan bağımsız olarak kurulabileceği alanlar. Toplumsal Bakım ve Kreş Sistemleri: Kadınların ve tüm bireylerin duygusal ve üretim yüklerinden eşit şekilde arındırılması.

Queer Dostu Politikalar ve Yasalar: LGBT+ bireylerin özgür ilişkiler kurabilmesi için hukuki güvence.

Eğitim ve Kültürel Hegemonya Mücadelesi: Toplumsal cinsiyet normlarının ve heteronormatif aşk anlayışının eleştirel olarak dönüştürülmesi.

7. Sonuç ve Tartışma

Komünist tahayyül, yalnızca üretim araçlarının kolektifleştirilmesiyle sınırlı değildir; aşkın, arzunun ve duyguların da özgürleşmesiyle tamamlanır. Bu tez, kapitalist toplumda aşkın nasıl metalaştırıldığını ve heteronormatif baskılarla şekillendiğini tarihsel ve teorik perspektifle göstermiştir.

Özgür aşk, komünist toplumun kurucu öğesi olarak şu işlevleri yerine getirir:

1. Eşit Özneselleşme: Kadınların, LGBT+ bireylerin ve tüm ezilenlerin eşit özneleşmesini sağlar.

2. Kolektif Arzu ve Duygular: Arzunun metalaşmadan, eşitsizlikten ve piyasa baskısından arındırılmış biçimde kolektif yaşanmasını mümkün kılar. 3. Toplumsal Kurtuluş Süreci: Duyguların ve ilişkilerin toplumsal kurtuluş sürecine bağlanması, toplumu dönüştüren devrimci bir pratiği ortaya çıkarır.

Komünist özgür aşkın yeniden kuruluşu, yalnızca teorik bir hedef değil, tarihsel deneyimlerin ve güncel pratiklerin ışığında somutlaştırılabilir bir devrimci stratejidir. Kolektif yaşam, toplumsal bakım, queer özgürleşme ve kültürel hegemonya mücadelesi, aşkın özgürleşmesinin temel araçlarıdır.

Bu tez, özgür aşkı sadece bireysel bir hak olarak değil, komünist toplumun kültürel, toplumsal ve duygusal altyapısını kuran devrimci bir pratik olarak konumlandırır. Gelecek araştırmalar, dijitalleşme, küresel queer hareketler ve farklı kültürel bağlamlarda özgür aşkın yeniden kuruluş süreçlerini derinleştirebilir.


Kaynakça

[¹], [³] Marx, K., & Engels, F. (1884/1972). The Origin of the Family, Private Property and the State. New York: International Publishers. (Not: [³] bu kaynağın 45–67. sayfalarına atıftır)

[²] Firestone, S. (1970). The Dialectic of Sex: The Case for Feminist Revolution. New York: William Morrow and Company.

[⁴], [⁵] Federici, S. (2004). Caliban and the Witch: Women, the Body and Primitive Accumulation. Brooklyn, NY: Autonomedia. (Not: [⁵] bu kaynağın 120–135. sayfalarına atıftır)

[⁶] Butler, J. (1990). Gender Trouble: Feminism and the Subversion of Identity. New York: Routledge.

[⁷] Halberstam, J. (2005). In a Queer Time and Place: Transgender Bodies, Subcultural Lives. New York: New York University Press.

[⁸], [⁹], [¹⁰], [¹⁵] Illouz, E. (2012). Why Love Hurts: A Sociological Explanation. Cambridge, UK: Polity Press.

(Not: [⁹] 45–60. syf, [¹⁰] 78–102. syf, [¹⁵] 120–140. syf atıftır)

[¹¹], [¹²] Zuboff, S. (2019). The Age of Surveillance Capitalism: The Fight for a Human Future at the New Frontier of Power . New York: PublicAffairs. (Not: [¹²] bu kaynağın 210–235. sayfalarına atıftır)

[¹³], [¹⁴] Hochschild, A. R. (1983). The Managed Heart: Commercialization of Human Feeling. Berkeley: University of California Press. (Not: [¹⁴] bu kaynağın 45–67. sayfalarına atıftır)

Aruzza, C. (2015). Dangerous Liaisons: The Marriages and Divorces of Marxism and Feminism. London: Resistance Books. Engels, F. (1884/1972). The Origin of the Family, Private Property and the State. New York: International Publishers. Foucault, M. (1976/1990). The History of Sexuality, Vol. 1: An Introduction (R. Hurley, Trans.). New York: Vintage Books. Gramsci, A. (1971). Selections from the Prison Notebooks (Q. Hoare & G. Nowell Smith, Eds. & Trans.). New York: International Publishers. Kollontai, A. (1921/1977). Selected Writings of Alexandra Kollontai (A. Holt, Ed. & Trans.). London: Allison & Busby. Kollontai, A. (1923/1972). Communism and the Family. In Selected Writings of Alexandra Kollontai (pp. 250–260). London: Allison & Busby. Lenin, V. I. (1919/1972). The Emancipation of Women. Moscow: Progress Publishers.

Lukács, G. (1923/1971). History and Class Consciousness: Studies in Marxist Dialectics (R. Livingstone, Trans.). Cambridge, MA: MIT Press. Marx, K. (1844/1970). Economic and Philosophic Manuscripts of 1844 (M. Milligan, Trans.). Moscow: Progress Publishers. Marx, K., & Engels, F. (1848/1998). The Communist Manifesto. London: Verso.

Reich, W. (1936/1970). The Mass Psychology of Fascism (V. R. Carfagno, Trans.). New York: Farrar, Straus and Giroux.

Rubin, G. (1975/1997). The Traffic in Women: Notes on the ‘Political Economy’ of Sex. In L. Nicholson (Ed.), The Second Wave: A Reader in Feminist Theory (pp. 27–62). New York: Routledge.

Sedgwick, E. K. (1990). Epistemology of the Closet. Berkeley: University of California Press.

Trotsky, L. (1924/1973). Literature and Revolution (R. Strunsky, Trans.). Ann Arbor: University of Michigan Press. Trotsky, L. (1934). Literature and Revolution. London: Martin Lawrence.

Trotsky, L. (1936/1970). The Revolution Betrayed: What Is the Soviet Union and Where Is It Going? New York: Pathfinder Press. Weeks, K. (2011). The Problem with Work: Feminism, Marxism, Antiwork Politics, and Postwork Imaginaries. Durham: Duke University Press. Wittig, M. (1992). The Straight Mind and Other Essays. Boston: Beacon Press.

Žižek, S. (2008). In Defense of Lost Causes. London: Verso.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir